BRUNO BRINDISI

22.12.2013 13:32

BRUNO BRINDISI


 

 


BRUNO BRINDISI: YENİ SINIRLAR KEŞFEDERKEN
Yazan: Ferruccio Giromini
Dylan Doğun soruşturduğu, korkunç ve insanın içini kemiren kâbuslara o hayat verdi. Nick Raider ve onun Cinayet Masasından arkadaşlanyla Büyük Elma' nın şiddet dolu caddelerine çıktı. İmkânsız yolculuklann-dan birinde, Küçük Prensin rotasında Martin Mystere'e eşlik etti. Bugünse, bu büyük Teks'te yayımlanan hikayesiyle Bruno Brindisi, Gece Kartalı efsanesine fon oluşturan, uzak bir devirde bulunuşu nedeniyle fazlasıyla büyüleyici, vahşi ve tehlikeli evrenle ilk kez karşılaştı ve bin sekiz yüzlerin sonundaki Arizona çöllerinde de mutlak bir modernlik rüzgârı estirmeyi başardı. Bu kısa röportajda, efsanevi Teks Willer ile birbirinden çok farklı anlatım çeşitlerinin sınırlannda aynı beceriyle gezebilen, genç bir Salemolu çizerin yollannın kesişmesinin hikâyesini Brindisi'nin kendi ağzından anlatmasını istedik
Büyürken seni etkileyen çizgi roman kahramanları ve çizerleri hangileriydi?
Çocukken sevdiğim ilk gerçekçi çizgi roman Zagor'du: Hikâyelerde uçuşan ham haldeki fantezi, kahramanın atletik yanı ve içten içe romantik özü yanında, arkadaşı Çiko'nun küçük komiklikleri ve vampirlerle, hayaletlerle, büyücülerle kurt adamlarla ilgili dehşet unsurları katıştırılması hoşuma giderdi (hâlâ da gider). Çizerler arasındaysa en sevdiklerim Franco Bonvicini ve Magnus'tu. Ama bir de Corriere dei Ragazzi sayfalarında keşfettiğim ve sonradan şahsen tanışma zevkine eriştiğim bir büyük sanatçı vardı: Aldo Di Gennaro. Hem gerçekçi hem özlü stiline hayran kalmıştım. Kısmen Alex Toth'tan, okurların belki de pek tanımadığı Amerikalı bir çizerden etkilenmişti ama kaderinde, ben dahil, dünyadaki pek çok başka çizer için vazgeçilmez bir dayanak noktası olmak vardı. Yine Corriere dei Ragazzi sayesinde Milo Manara'nın yeteneğini takdir etmeyi öğrendim. O da, sonradan fark ettim ki, bir başka ustadan ilham alıyordu: Fransız Moebius. işte, benim temel dayanak noktalarım bunlar oldu.
Çizimlerini ne zaman ve nerede yayımlamaya başladın?
I983'te, Peppe De Nardo, Giuliano Piccininno, Raf-faele Della Monica, Luigi Coppola, Roberto De An-gelis, Daniele Bigliardo ve diğer arkadaşlarla birlikte kendi hazırladığımız küçük dergi, Trumoon'dz. Tru-moon bizim, tamamen tutkuyla giriştiğimiz, mesleki anlamda bir şey üretme adına ilk denememizdi. Ama aynı zamanda, teknik açıdan bakıldığında, bir kıyaslanma ve olgunlaşma fırsatıydı: Biz bir ekol olmuştuk ve sonradan bana yararı olacak çok sayıda küçük "hileyi" o dönemde keşfetmiştim. Bugün, neredeyse yirmi yıl sonra, az çok hepimiz Bonelli için çalışıyoruz.
Çizgi roman okumaktan çizmeye geçmeye nasıl karar verdin?
Doğrusu, insanın hayatını çizgi romandan kazanabileceğini düşünmüyordum. Bunu pek de ayağı yere basmayan bir rüya gibi görürdüm. Zaten kendime başka bir yol çizmiştim: Kameramanlık yapıyor, ara sıra RAİ için bile çalışıyordum. Ama bir sözleşmeyle diğeri arasında ölü geçen süreçlerde çizgi roman hazırlamaya devam ediyordum. Şahsen keyif aldığım için, yalnızca yapmaktan zevk aldığım için çiziyordum. Derken, I988'de Acme Francesco Coniglio' nun editörü, Splatter ve Mostri dergilerinde sürekli çizme ve böylece, kalite açısından kesin bir sıçrama fırsatı verdi: Nitekim, bir yanda canın istediğinde, canının istediğini çizmek, diğer yandaysa sipariş üzerine ve belli bir sürede çizmek vardı. Ben ne olursa olsun, başka bir meslekte bile olsam, çizecektim. Yani hobimi mesleğe dönüştürmek, isteyebileceğimin en fazlasıydı. )

Dylan Dog için yolunu açan, hepsi korku türündeki bu hikâyeler mi oldu?
O dönemde gazetelerde ve kamuoyunda haddinden fazla, aşırı denebilecek ilgi uyandırmış olan, tamamen sosyolojik önem taşıyan bir fenomen halindeki Dylan Dog'un başarısının, yine onun dümen suyunda doğmuş Splatter ve Mostri gibi yayınlarla etkileşimi inkâr edilemez. İlk Dylan Dog' um üzerinde çalışmaya I990'da başladım, o sıralar hâlâ resmen Acme için çalışıyordum. Hem zaten, Craven Road Detektifi'nin ekibine girmek, bir rüyayı gerçekleştirmek gibiydi. Küçüklüğümden beri, dehşet, tutkularımdan biri olmuştu. Bunun başlangıcı, uzun yıllar önce bir akşam, Gianni ile Pinotto'nun akla gelebilecek her çeşit hayaletin oturduğu bir şatoya düşmelerini konu alan, eski bir film seyredişimdir. Adını söyleyemeyeceğim ama beni eğlendirdiğini, korkudan titrettiğini, tek kelimeyle hipnotize ettiğini hatırlarım.
O yıllarda ilgin olmuş bir başka ilginç seri de "Billiteri".
O, henüz profesyonel olmadığım ve piyasada "paninari" dediğimiz albümlerin bol bulunduğu döneme, I986'ya kadar giden bir proje, ilk üç bölümünü De Nardo ile başlattık, sonra da onu Tbrpedo'sunda kullanması için Coniglio'ya önerdik. Ama dergi kapandı, böylece o hikâyeler de rafa kalktı. Ancak birkaç yıl sonra, Universo Yayınevi' nin haftalık dergisi, /ntrep/do'da, daha metropoliten ve daha sert, yeni görünümüyle yayımlandı. Yine de, "Billiteri"yi güzel hatıralarla anıyorum: Gençlerin dünyasıyla ilgili, içinde komedi unsurlarının ağır bastığı, ironik ve kaygısız bir seriydi ve bu da, karakterleri canlı ve "sinematografik" kılmak için, bol miktarda davranış biçimi ve yüz ifadeleri kullanmama izin veriyordu.
I990'da "Only West Baby" piyasaya çıktı...
O Raffaele Della Monica'nın bir fikriydi. VVestern'e duyduğu büyük aşktan ilham almıştı, benzeri olmayan yatay formatıyla, mizah türündeki ilginç bir yayıma başlamak istiyordu. Satışların başarılı olacağını umarak, bu iş için, biz dostlarından yardım istedi ama beklediği gibi olmadı ve böylece, "Only VVest Baby" yalnızca üç sayı sonra kapandı. Aynı hikâyeler, alışılmış dikey formata çevrilerek, birkaç yıl sonra bu kez de /ntrep/do'da yayımlandı.
O halde, Bonelli'nin yayınlarına dönelim. O albümlerden yalnızca Dylan Dog için çizim yaptın...
Hayır, Nick Raider da çizdim, bir de Martin Myste-reîn Ken Parker Magazine'de çıkan kısa bir mace-rısını. Bu kahramanlarla ilişkime gelince, Nick Rai-der'i fazla sınırlanmış, tek parça, benim zevkimden biraz uzak bulduğumu söyleyebilirim. Öte yandan, kendimi Dylan Dog'a çok yakın hissettim: Orada daha geniş bir anlatım, gösterişli olmayan bir kesinlik, ağlamaktan utanmayış, hatta ayağının takılıp düşmesi ya da klasik muz kabuğuna basıp kaymak gibi unsurlar var. Problemli ve -özümde benim olduğum gibi- içten içe endişeli bir adam, hem kendini de asla fazla ciddiye almıyor.
Ya Teks? "Çöl Yağmacılarının yaratım süreci ne kadar uzun ve karmaşıktı?
Bunu sonuçlandırmak iki buçuk yılımı aldı, çünkü aynı zamanda iki de Dylan Dog albümü hazırladım. Kendimi yalnızca bu büyük Teks'e adamış bile olsaydım, yine de, bir buçuk yıldan önce bitirebilece-ğimi sanmıyordum. Ne de olsa, VVestern benim için baştan keşfedilmesi gereken, yepyeni bir alandı. Kitaplar satın aldım, ortamı araştırmam gerekti, doğal fonları, devrin giyim tarzını. En temel sorunum, doğru biçimde tekrar çizmekte çok zorlandığım atlar oldu. Olabildiğince fazla fotoğraf temin ettim ve hatta, hayatlarının en az üçte ikisini eyer üstünde geçiren bu adamların psikolojisini anlamak için bir binicilik kursuna yazılmayı bile düşündüm. Hem sonra, bir VVestern'de atların da kişiliği olabilir, onlar da hikâyenin kahramanı olabilirler.
Başlangıçtaki bazı güçlükler dışında, en çok neyi ifade etmek hoşuna gitti?
Tozlu atmosfer, geniş araziler, kayalıklar. Hep birbirinden farklı, büyüleyici, önceden kestirilemez sahneler. Düz çizgilerle açıları daha az kullanabilmek, bir çizer için, hiç şüphesiz, son derece rahatlatıcı oluyor. Ama beni akademik orantı sorunlarıyla karşı karşıya gelmeye olduğu kadar, ayrıntılara dikkat etmeye de zorlayan bu iş, benim açımdan teknik ve kişisel anlamda bir gelişme hamlesi anlamına geliyordu. Bu büyük Teks sayesinde, biraz daha ustalaşmış olduğumu samimiyetle umuyorum.